27 Kasım 2007

lars vik - tiyatro komik 2. gün

ikinci gün neler yaptığımızın şöyle bir üzerinden gideyim. oylum'un da belirttiği gibi ebelemecenin binbir türeviyle ısındık iyice. sonra ses çalışması yaptık.

ses çalışması:
hepimiz kendimize ayrı ayrı bir cümle bulduk. mesela "pastayı karamelli severim, buna rağmen ala ala meyveli almışlar" ya da "dairede durup çarpa çarpa ellerimi şaplattım". duvara dönüp bir nokta seçtik. sanki sesimizin bir kuvveti varmış ta o noktayı itebiliyormuşuz gibi hissederek cümlemizi tekrar edip durduk.

bu çalışmadan sonra lars bize her kültürün ses çıkarırken vücudundaki farklı bir rezonans boşluğu kullandığını söyledi. bizler ağzımızdaki boşluğu kullanıyoruz. hepimiz birbirimize yaklaştık. lars'ın komutlarına göre ses çıkarmaya çalışıyorduk. şöyleki lars ağzını gösterdiğinde ağzımızdaki rezonans boşluğu kullanıyorduk, gırtlağını gösterdiğinde gırtlak, diaframı gösterdiğinde diafram...

ne söylediğin değil nasıl söylediğin:
benim yapılabilirliğine şaşırdığım bir çalışmaya geçtik. bir arkadaşımızın (esra) gözünü kapadı. sonra lars bizden kendi cümlelerimizi tekrarlayarak esra'ya birşeyler yaptırmamızı istedi. esra'dan da bizim söylediklerimizden ne anlıyorsa onu yapmasını istedi. biz lars'ın sözsüz bir şekilde hareketlerle verdiği komutlara göre cümlemizi değiştirmeden ama söyleniş biçimini değiştirerek bu komutu esraya iletmeye çalıştık. önce geriye doğru koşturun dedi. biz söyleyişi değiştirdik ve esra geriye doğru koşmaya başladı. sonra dur işaretiyle sesimizi değiştirip durdurduk. çağırın işaretiyle çağırdık. uyutun işaretiyle yere uzanıp uyutturduk. bunlar bile beni çok şaşırttı. tabi yaptıramadığımız hareketler de oldu. mesela çevresinde döndürün dedi, olmadı haliyle. en şaşırtıcı olan kısmı ise müjdat ve burak'a rağmen esra'ya doğru mesajlar iletebilmemizdi.

kocaman hareketler:
hepimizin ayrı ayrı çok uzakta birine bir cümle aktarmamızı istedi. sözsüz, hareketlerle anlatacaktık. kişi çok uzakta olduğu için çok büyük ve net hareketler kullanmamız gerekiyordu. ben bir türlü başaramadım. çok yetenekli bir arkadaş vardı, tufan, çok başarılı idi gerçekten. mesela şu cümleleri anlatmaya çalışan arkadaşlar bize kendilerini ifade edebildiler: "sen öldün", "akşam yemeğe geliyorum", "saat kaçta geleceksin". bu başarılı arkadaşları birbirine yapışık şekilde bir araya getirdi. kendi verdiği ritme göre hareketleri tekrarlamalarını istedi. sonuç seyre değerdi.

ben %150 senin gibi yürüyeyim, sen de %200 böyle yürü:
dün yaptığımız yürüyüşleri abartılı taklit çalışmasını bugün de yaptık. iki gruba ayrıldık. herkesin karşı gruptan bir eşi vardı. bir grup oturup diğer grubun yürüyüşünü izledi. izleyen gruptan kendini hazır hissedenler abartılı şekilde taklit ederek eşinin arkasından yürüyüşe geçti. sonra izlenen grup oturdu, taklitçi grup devam etti. karşıda kendi abartılı yürüyüşümüzü görüyorduk. sonra biz kendimizi hazır hissettiğimizde kendi taklitimizi abartarak arkasından takip ettik. sonra taklitçiler oturdu ve meydanda kendimizle abartımız kaldı. biraz yürüdükten sonra meydandaki bizleri dışarı çıkardı. teker teker salona çağırdı. hepimiz o yürüyüşe uygun karakterlerle içeri girip birşeyler yapıp birşeyler söyledik. bu çalışmanın sonunda kalan üç kişinin (ahmet, burhan, ...) palyaço gösterisi bizi kırdı geçirdi. üç karaktere farklı isim verirsek sanırım pırtlak, memnuniyetsiz, ajitatör olabilir.

çıkalım pikniğe:
sonra taklit edilme sırası diğer gruba geçti. o grup kendi taklitlerini abartılı şekilde yürümeye başladı. onları da dışarı çıkaracak sandık ama başka bir çalışma yaptı. önce karaktere uygun sesler eklemelerini istedi. sonra bizlerin getirdiği değişik şapkaları, ayakkabıları ve bilimum malzemeyi yürüyenlere giydirdi. en sonunda karşımızda tımarhaneden kaçıp pikniğe gelmiş neşeli kaçıklar vardı. guguk kuşu filmini andırıyordu. bu karakterlerin hem kişiliklerini kaybetmeden hem de çevrelerindekileri yok saymadan iletişime geçmelerini istedi. ferda hoca da piyano başına geçip bu resme müzik ekledi. ceylan hocanın hay da'ları, burak'ın çizmesi, burçak'ın dişleri, özlem hocanın koltuk liderliği... daha neler vardı neler.

galiba bu çalışmalarda lars'ın en çok vurguladığı şey: "karakterinizi ve olma biçiminizi kaybetmeden, çevredeki olaylarla ve insanlarla etkileşim içinde olmak". kullandığı yöntemde temel noktalardan biri "bize ait olan bir doğallığı komikleştirmek" diyebilirim. zaten lars kendine buster keaton'dan şu alıntıyı şiar eylemiş: "bir komedyen eğlenceli şeyler yapar, iyi bir komedyen şeyleri eğlenceli kılar".

1 yorum:

oyluuu dedi ki...

ispir ellerine sağlık, çok güzel olmuş, hemen hemen herşey yazılmış durumda. bir egzersiz daha ekleyeyim. ebelemecenin bir versiyonu da ikililer halinde yapılanıydı. bir kişinin gözleri kapalı, diğeri ile elele. gözü kapalı olan kişi ikiliyi yönlendiren ve ebelemeye çalışan, tabi gözü açık olan kişide ebeden kaçmaya çalışıyor. bu şekilde devam ediyor ebelemece. oyunun en kritik noktası ikilileri gözü kapalı kişinin yönlendirmesi idi. gözünü açmadan nerede olduğunu tahmin etmek ve bunun bizim ikilide hep doğru çıkması güzeldi. keyifli bir oyundu. tabi özlem hocayla benim eş olmam ikimizi fakrlı zamanlarda sadece sıkça ebe yaptı. o ayrı bi durum:)