7 Kasım 2007

yaşamın kıyısında

bir cümleyle: aidiyet arayışının yolculuğunu anlatıyor.

büyük beklentilerle gittik bu filme. neler bekliyor bizi diye heyecanlıydık. sonuç bu heyecanı karşılamadı. eğer "duvara karşı" çekilmemiş olsaydı bizim bu filmden haberimiz olmayabilirdi. tabi ki kötü bir film deyip geçilemez. bir kere çok iyi oyunculuklar vardı. tuncel kurtiz, baki davrak, hanna schygulla, patricia ziolkowska, nursel köse çok iyiydiler. yani oyunculardan bir tek nurgül yeşilçay dışında hepsi rolüne çok güzel gidiyordu. karakterlerin ortak özelliği hepsinin bir yere ait olmaması/olamaması idi. hatta filmin temel konusu aidiyet arayışı diyebilirim. herhalde fatih akın'ın en iyi sergilediği insanlar bir yere aidiyetleri olamayanlar. aidiyetsiz insanları izlemek bana başka bir keyif veriyor. özellikle baki davrak muhteşemdi. hem aidiyetsizliği hem de annesizliği sadece gözleriyle anlatabiliyordu. ayrıca filmin kareleri ayrı ayrı çok iyiydi. bir fotoğraf güzelliğinde sahnelerdi. bunca iyi şeye rağmen filmin bütünü sorunluydu. değindiği hemen her konuda neredeyse siyah-beyaz yüzeysellikte kalıyordu. mesela "siyasi örgütler birçok genci kullanıp çöpe attılar, gençler de neyi savunduğunu tam bilmeyen cahillerdi" diye bir yorum bu kadar karikatürize gösterilmemeliydi. ya da nejat işler'in pencerede oturduğu sahnenin anlamı nedir. bir başka anlamsız sahne de müslüman-türk mafyası havasında ama ne olduğu anlaşılmayan iki adamın yeterle muhabbeti. son olarakta başta izlediğimiz beş dakikalık sahneyi, sonda tekrarlamanın anlamı nedir.

not: (15.11.07) haksızlık etmişim. güzel bir film yaşamın kıyısında. ağır ağır demlendi beynimde. kareler aklıma geliyor. insanlar aklıma geliyor. düşünürken, sorgularken ve hissederken bu filmden karelerde işin içine giriyor ara ara. güzel bir film yaşamın kıyısında. filmde gördüğüm kadarıyla aidiyetsizliği doldurma araçları: kendini sekse verme, başkasının iyiliğine ve geleceğine kendini adama (ki çocuk sahibi olanlar bunu yaşıyor sanki), iyi bir dünya idealine kendini adama... ah şu aidiyetsizlik şansı ve de şanssızlığı yerleşivermesin insanın içine.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

niye söylüyosun kardeşim sonunu ;)

yavasyavas dedi ki...

adam ölü levent adam ölü

oyluuu dedi ki...

ya ben bu nurgul yesilcaydan nefret ediyorum herseyinden nefret ediyorum kadının, durusu ses tonu rolle iliskisi herseyi batıyo bana, lütfen seven varsa neden sevdiğini yazabilir mi, boylece ben de onyargımdan kurtulurum ya da benim gibi bi tutumu olan yazabilir mi böylece yalnız kalmam...

ayrıca ispir nejat işer bu ne yaptıysa güzel yapmıştır, sen anlamamışsındır:)

yavasyavas dedi ki...

off oylum of.
nurgül'ü gördüğünde ne kötü şey,
nejat'ı gördüğünde ne iyi şey.
film nerde güzelim

yavasyavas dedi ki...

oylum ben duyduğunu söyleme, gülsen nurgül yeşilçay'ı bu filmde sevmiş.
bir de söylemeye korkuttun ama ben de "eğreti gelin" filminde onu çok beğenmiştim.

yalın dedi ki...

Film guzeldi bence. Izlemeye deger bir filme guzel diyebilmeliyiz. Kendine has ozellikleri var, Duvara Karsi gibi derinlemesine inmiyor, cok sayida konu yuzeysel isleniyor. Bu yuzden de filmden sonra bir agirlik hissetmiyoruz, "ee neydi bu simdi" diye cikiyoruz salondan. Beni de sarsmadi film ama izledigime de memnun oldum, aslinda ne kadar cok seyin birbiriyle ilgisi oldugunu gozlemlemek guzeldi. Beni rahatsiz eden belki de tek yonu, kiz ile erkegin sans eseri gorusememelerinin tekrar tekrar gercek hayatta olamayacak kadar tesadufle yinelenmesiydi.

Nurgul Yesilcay'i pek bilmem ama iyi bir oyunculugu yoktu bence yasamin kiyisinda filminde. bi de cirkindi, rol icabi mi cirkilestirmisler acaba? Cunku Egreti Gelin filmindeki de o imis, ben guzeldi diye hatirliyorum..

yavasyavas dedi ki...

aslında haklısın yalın. duvara karşı'dan sonra yaşamın kıyısında'ya güzel diyemedim bir türlü. hakkını yememek lazım, güzel demek lazım.