16 Kasım 2007

yumurta ve hissettirdikleri


iş yerinde arkadaşla geçen şu muhabbet ile yumurtaya doğru yola çıktım:
- abi "yaşamın kıyısında"ya iyi demiyorlardı o yüzden dün "yumurtaya gittik". allahım bu ne kötü film. "uzak"tan bile kötü.
- demek uzaktan bile kötü ha, gideyim o zaman.
- ya abi şöyle düşün biri yürüyor, dakikalarca onu izliyorsun.
- abi sen "in the mood for love"ı izlemedin mi? orada da dakikalarca kadının merdiveni çıkışını izledik. muhteşemdi.
- evet abi aynen öyle iğrençti.
- tamam ben kesin gidiyorum.

önce yaşamın kıyısındayı izledik. sonrasında da yumurtayı. hangisine verirsin ödülü diye sordu arkadaş: ikisi de güzel, ikisi de ödüllük. bunun yanında yumurta daha bir eksiksiz. neyse beni yumurta seyrederken etkiledi, yaşamın kıyısında ise izledikten sonra yavaş yavaş sardı. yumurta bugün bizim biz olmamızı en çok belirlemiş geçmişe bir yolculuk. daha doğrusu yolculuğa bir başlangıç. çok sade, doğal ve içten bir film. aynı şekilde oyuncular da yalın, doğal ve içtenler. üniversite bittiği zaman ilkokulu okuduğum malatya'ya gitmiştim. o gidişin beni etkileyeceğini hiç tahmin etmiyordum. ilkokulun oralarda dolandım, ilkokul arkadaşlarını buldum ve ilkokul hocamın evine uğradım. bunların beni etkilemesi doğal. beni şaşırtan ise oralarda oynayan çocukların yanından geçerken konuşmaları kulağıma geldiğinde birden donup kalışımdı. çocuklara kilitlendim. sanki onlar değildi oynayan bendim. unutulmuş bir parçam beni oraya yapıştırmış kendini hatırlatıyordu. fırına lahmacun yaptırmaya gittiğimde de benzer bir durum olmuştu. bugünlerde ise feysbuktan beni bulan ortaokul arkadaşları hatıralarımı bana geri kazandırıyorlar. şöyle bir istek uyandı içimde. bir ay izin alacaksın. doğduğun yerden başlayarak bugüne kadar geçtiğin mekanlara uğrayıp, insanlarla tekrar konuşacaksın.

konduğun yerlere tekrar uğramak ne güzel
sende kalmış izlerin tekrardan yoklaması ne hoş

not: değinmeden geçemeyeceğim. esmer hatunda renkli gözün hastasıyım.

6 yorum:

yalın dedi ki...

ispir oncelikle cok guzel bir yazi yazmissin, tebrik ederim. de'ler ayri, ozel isimler apostrof (boyle bi noktalama isareti adi vardi bi zamanlar) ile ayrilmis, cumleler de duzgun. Buyuk harf kullanmamayi da tutarli yaptigin icin tarz gibi durmus o da, uzengecligi caktirmamissin:) Brova, devamini bekleriz, Doga Bekleriz ..ehehe..

Mekanlarin gecmise goturucu etkisine ben de gecen sene Ankara Fen Lisesi'ne gittigimde tanik olmustum. Nostalji yapmaya gitmedim, gitmezdim de. Kaptanlik sinavini orada yapiyolar artik o vesileyle gittim. Arkadaslar sinavdayken bolca yurudum mekanlara girdim ciktim, cok yogun geliyor anilar. Yalniz ben insanlarla konusmadim, konusmak istemem de. Kantinci vardi mesela, tanidim ama demedim "ben burda okudum o zaman da kantinde siz vardiniz". Rahat etmiyorum konusarak, anlamli gelmiyor. Cekiniyorum da ama neden cekiniyorum bilmiyorum, belki karsi tarafa bisey ifade etmez diye tek basima yasamayi seciyorum.

oyluuu dedi ki...

ispircim cok guzel bi yazi olmus, kendine yonelik icten biseyler paylasmissin, ellerine saglik.
Yumurta bana uzak filminin devami gibi geldi, sanki Mahmut bir zamanlar yasadigi yerlere donup oradaki ortamini tekrar hatirliyor ve daha da gitmek istemiyor istanbuldaki o yalniz hayatina. Once uzak sonra yumurta, ne kadar tesekkur edilse azdir, nuri bilge ceylan'a, semih kaplanoglu!na...e fatih akin yani ben ne diyim simdi senin o anlamsiz bakisli kadin oyuncunla cektigin yasamin kiyisinda filmine?? yazik ettin kendine yazik.
not: bence esmer kadinda renkli goz cok urkutucu duruyor, yilan gibi, hic cekici degil:)

taleta dedi ki...

Muttapa yazi dilini begendigimi daha once bir kez daha soylemistim
begendirmeyi halen beceriyorsun bilesin..Yasadigin yerlerinin uzerinden tekrar gecmekten bahsetmissin ya!Hemen aklima Candan Ercetin ve "parcalandim" sarkisi geldi.Paylasmak isterim sozlerini...

Parcalandim
Ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım

Birini açık denizlerin en derin yerine attım
Kürek çektim uzaklaştım dönüp
Arkama bakmadım bile

Birini yüksek dağların zirvesine
Çıkardım
Hiç kimse kurtarmasın kurda kuşa yem olsun diye

Birini hiç unutmadığım o
Küçük şehirde bıraktım
Dönemedim kim bilir
Belki dönsem de bulamazdım

Önce savruldum yok oldum
Sonra dinlendim duruldum
Ve her giden parçam
Yerine yenisini doğurdum

Daha güçlü daha sakin
Daha mutlu daha suskun
Daha olgun daha kırgın
Daha yalnız daha yorgun

Parçalandım
Ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım

Birini tanıdık bir vişne
Ağacının dibine ektim
Soramadım filizlendi mi
Sürgün verdi mi

Birini çok sevdiğim bir
Dostta unuttum
İstedim geri vermedi
Meğer benden
Pek hazetmezmiş

Birini büyük bir aşk
Uğruna ateşlere attım
Bilerek isteyereK ama asla
Pişman olmadım

Önce savruldum yok oldum
Sonra dinlendim duruldum
Ve her giden parçam
Yerine yenisini doğurdum

Daha güçlü daha sakin
Daha mutlu daha suskun
Daha olgun daha kırgın
Daha yalnız daha yorgun

yavasyavas dedi ki...

ulaş'ım ben de senin muhabbet dilini beğenirim. bilirsin çok uzamadığı sürece. o parçayı dinleyecem kesin.

nevarneyok dedi ki...

ya ben uzak ve yumurta hakkinda arkadasinin soylediklerine katilcam malesef:) odullu film karsiti degilim aslinda yanlis anlasilmesin:) mesela zeki demirkubuzun hastasiyimdir ama nuri bilge ceylan - ı-ıh.
semih kaplanoglu icin daha erken ama onu da biraz uzaktan takip edicem artik

yavasyavas dedi ki...

esra inanamıyorum. benim için uzak çok önemli ve etkili bir film. ilk izlediğimde iki kere izledim. sonra bir kere daha izlemiştim. hatta şimdi gene izlerim. her karesini, her anını yaşamıştım. galiba bunlar kişisel yaşantıyla çok ilgili.aslında uzak'ta ve yumurta'da bir çeşit belgesellik var. şöyle ki belli bir yaşamı kısa bir zamanda derinlemesine ortaya koyabiliyor. john sommers'ın dediği gibi burada sanat kocaman bir dünyayı küçük bir şekere dönüştürmek oluyor. o şekeri seyirci yutuyor ve o şeker onun içinde genişleyip tekrar kocaman bir dünya oluyor. sanırım bunun için orada ortaya konan yaşamla şöyle ya da böyle kesişen bir geçmiş lazım.