29 Temmuz 2008

portekiz, türkiye'nin ab'ye girmiş hali

torre de belem

denizciliğin macerası, keşiflerin ihtişamı, sömürünün şiddeti ile dolu bir tarih. insanlık tarihinde yeni bir sayfa açan portekiz'i türkiye'nin avrupa birliğine girmiş hali olarak gördük. neden mi çok benzettik? benzeyen yönlerimizi aşağıda maddeledim.

- ingilizce olarak yol sordum. adam elini omzuma koyup tam on dakika nasıl gideceğimi anlattı. yanlız portekizce anlattığı için hiçbir şey anlamadım. başka biri de bizi alıp gittiğimiz yere kadar götürdü. bu tavırlar tanıdık geldi mi?

- tramvayla gidiyoruz. derken tramvay durdu ve kaptan kornaya bastı. ne oluyor diye öne baktım. adamın biri tramvay yolunda dörtlüleri yakarak park etmiş ve kenardaki marketten alışveriş yapıyor. elinde poşetlerle geldi ve elini sallayıp otomobiline bindi.

- nasıl biz 3 kıtanın hakimiydik sözleriyle büyüdük. onlar da her yerde ihtişamlı günlerin anısı var. onu anlatıp, hatırlatıp duruyorlar. gerçekten de denizcilik ve keşifler dendi mi portekiz'den başlamalı konu.

- hayatım boyunca, ayağımın önüne iki şehirde tükürüldü, biri adana diğeri lizbon. şaka yapmıyorum.

- kalabalıklığı, gürültüsü, samimiyeti aynen burası.

- yemek ve salata lezzeti bizim gibi. hatta yeşillikler ve meyveler buradan çok daha lezzetli ve taze.

tabi portekiz'in yapabildiği ve bizim yapamadığımız da çok şey vardı. bunları da maddeler halinde aşağıda sıraladım.

- tramvay yoluna park etmiş adama kimse küfür edip sesini yükseltmedi.

- tarihi yerlerin dokusunun bozulmamasına çok özen gösteriyorlar. yeni bir bina mı yapılacak, eski mimariye uygun yapıyorlar. tarihi mekanların dış yüzünü ve sokaklarını reklam ile kapatmıyorlar. biz ne yapıyoruz bu konuda dersek istiklal caddesi güzel bir örnek. her yer reklam afişleri. yeni binaların eski binalarla alakası yok. istiklal caddesinde reklamların kaldırıldığını ve yeni binaların dış yüzünün eski mimariye göre yapıldığını düşünmek çok keyifli.

- toplu taşıma çok iyiydi. her otobüs durağında bir harita var. hangi hatların nerden, kaçta geçtiğini görebiliyorsun.

- nerde yemek yersen ye, ucuz ve lezzetli şarabını içebiliyorsun.

- insanların rahatça dinlenebileceği geniş meydanları ve parkları var. bizde ise arabalar insandan öncelikli. meydan yapacağımız yerleri araç yollarına boğuyoruz.

- bütün otobüs ve tramvay şoförleri ve pazarcılar kadındı.

portekiz'de ilk durağımız lizbon. ilk dikkatimizi çeken ise reklamlar. hava alanında gözünüzün gördüğü her yerde reklam var. yere baksan reklam. tavana baksan reklam. önüne baksan reklam. biz de gittikçe böyle bir reklam cümbüşüne doğru gidiyoruz.

ilk gün yağmur ve rüzgar demeden yürüyüş turumuza başladık. graca sokakları ile başlayan yolculuk kalede son buldu. evler bu kadar mı şıkışık olur. birçok evin dış yüzünde çamaşırlar asılıydı. ilgimizi çeken bir şeyde her sokakta en az bir tane kahve ve hamur işi tatlı yapan mekan olması. herkes ama herkesin kafelere oturup bir tatlı yiyip, kahve içme adeti var. o mekanlarda bir tane bile tuzlu hamur işi yoktu. bizim kültürde dışarda takılma adeti pek yok. tabi onlarda herkesin dışarıda kahve/şarap içme alışkanlığının olmasının nedeni biraz da ucuzluk. bir espresso 0,5 ytl, bir kadeh şarap 1 ytl. haliyle bizde halkın çoğunluğu dışarıda takılmıyor. eh böyle ucuz olsa belki bu adet bizde de olurdu.

graca'dan köprüyü ve kaleyi beraber gören bir manzara. buradan bakınca istanbul'u çağrıştırdı.

kalenin bir aralığından lonely planet'e saygımızı sunuyoruz. her kitabında olduğu gibi bu portekiz kitabı da tatilimize çok katkı sağladı, keyfimizi katladı.

portekiz'e yolunuz düşerse fado dinlemeden dönmeyin. fado'nun başlangıcı denizcilerin arkasından söylenen ağıtlarmış. çok hüzünlü bir müzik. fadoyu dünyaya tanıtan sanatçı ise amelia rodrigues. evimizde onu dinliyoruz. kendisine saygılarımızı sunuyoruz. fado dinlemek için kaleden yürüyerek alfamo bölgesine gitmeye çalıştık. çalıştık diyorum çünkü kaybolduk durduk. alfamo iki insan omzu eninde ve çıkmaz sokaklarla örümcek ağı gibi örülmüş. romen mahallesi havasında. tedirgin oluyorsun. sonra bir evden bir aile iyi giyimli olarak çıktılar. hızlı adımlarla bir yere gidiyorlardı. dedik ki bunlar eğlenmeye gidiyorlar. gerçektende onları takip ederek yolumuzu bulduk. gezi kitabında önerilen fado mekanına gittik ama doluydu. kapıdaki görevli "sizi güzel bir mekana götüreyim" dedi. adam bizi öyle sokaklardan, inşaat alanlarından geçirdiki fena tırstık. neyseki küçük ve çok güzel bir fado mekanına geldik. her sanatçı üç parça söylüyor, sonra başka bir sanatçı geliyor. fado söylenirken mekanın sahibi bütün masaları susturuyor. sadece müziği dinleyip, şarabını içiyorsun. portekizce bilmememize rağmen fado söylenirken gözlerimiz doluyordu. gönül yarası'nda aynur doğan'ın kürtçe parçasına meltem cumbul'un sözlerini bilmeden ağlamasını hatırladım. çok güzel bir deneyimdi. ortam bizi içine almıştı. böylelikle ilk günümüzü sonlandırdık.

fado mekanı
mekanın sahibinin annesi söylüyor. bu yaşta çok güzel bir sesi vardı. arkada soldaki gitar fado gitarı diye geçiyor. duvarlarda ünlü fado sanatçılarının fotoğrafları var. gördüğünüz gibi biri fado söylüyorsa tek yapabileceğiniz sadece onu dinlemek. başka birşey yapmak da içinizden gelmiyor.

çok fazla yazıyorum. bundan sonrasını sadece fotoğraflar ve altında bir iki cümle ile anlatayım.

mosterio dos jeronimos

mosterio dos jeronimos'un torre de belem'in çatısından görünüşü. arkada stadyum ve modern lizbon.

mosterio dos jeronimos'un yanındaki klise

torre de belem'in önündeki keşifler haritası

lizbon'da binaların orta katından geçen araç yolları çok sayıda mevcut.

sizce bu neyin fotoğrafı. cevap yazının bitiminde.

denizi gören august caddesi.
caddenin fotoğrafta görülen çıkışı arco da victoria kemeriyle praca do comercio meydanına açılıyor. bu meyden lizbon'un en eski meydanı. denizden ve nehirden gelenler buradan karaya çıkarlarmış.

aveiro şehrinde bir salsa bar. bir başka ülkede insanlarla aynı dansı paylaşmak çok güzel bir duygu.

porto tren garının girişi.
mozaikler portekizin simgelerinden.

bizi kendine hayran bırakan bir kitapçı

porto'nun meyve pazarı.
alt kat çiçekçilere ait. meyveler ve sebzeler hem çok canlı ve lezzetliler hem de çok ucuzlar. pazarcıların çoğu kadındı. onların da birçoğu şarap şişelerini koymuşlar kenara, yavaşça içerek yapıyorlar işlerini.

rebeira meydanı. dışarı çamaşır asma adetinden bahsetmiş miydim?

douro nehrinden porto'nun görünüşü.
bu tekneler yüzyıllardır douro vadisinden şehre şarap taşıyorlar. şimdi sadece estetik amaçla nehirdeler.

liberdade meydanı

fotoğrafın açıklaması. lizbon'da bir sanat binası yeniden inşa ediliyor. dışarıya, "herkes sanat için sabırsızlanıyor sloganıyla" bu mankenleri yerleştirmişler.

2 yorum:

oyluuu dedi ki...

obrigadoooo, yazin yine cok guzel olmus cunku...
fotograflarla anmak, baktikca ayrintilari da atlamadan uzun uzun anmak hem de cok guzel.
ya ispir sen beynam fotorlarini picasada yapmissin, bunlari da oyle yap bir dahaki sefere:)
tum gittigim sehirler icin dedim ki, bi daha gitmek isterim, ama bunu porto icin diyemicem, her ne kadar guzel biryer olsa da bi kere gormek yetti bana, hele o deli yokuslari, dar sokaklarindan cikarken dedim yok, tatli sarabinizi alin beni birakin, gelmem bi daha...

yalın dedi ki...

tesekkur ediyorum paylasim icin her zaman oldugu gibi. Her gezene ve gezdigini paylasana sevgimiz var:) onemli bina ve eserlerin turkce anlamlarini da ogrendiysen yazaydin keske. Misal mosterio dos jeronimos, torre de belem ne demek? kesiflerle ilgili meydanin adi galiba torre de belem, torre terre'den geliyorsa toprak/dunya mi demek?
Arco da victoria, zafer kemeri demek herhalde, Arco'nun yeni bir mamulu degilse eger :) Burda da var ya Arc de Triomphe, ordan cagrisim yaptim.. ehhehe.
Sanat binasinin reklami guzelmis, cok hosuma gitti fikir.