6 Ekim 2008

yüreğimi kendi avuçlarımla sıkıyorum

sanki yüreğimi kendi avuçlarımla sıkıyorum. bu kadar ölümü, bu kadar acı haberi nasıl kaldırıyor bu ülke. aylardır haberlerden, gündemden uzak durmaya çalışıyorum. yangın öyle büyük öyle geniş ki sen uzak durmak istesen de seni içine çekip taa yüreğinden veriyor acıyı. sevdiklerinin yaşadığı acılar, tanımadığın insanların acısıyla harman oluyor. empati kurduğun her kesim içinde dertlere dönüşüyor. evet yazarken farkediyorum bunlar karamsar cümleler. efkar bastı. tutamıyorum kendimi ve bu karamsarlığın dile gelmesine engel olamıyorum.

terörün verdiği acı yetmezmiş gibi kürt türk çatışmasının eşikte olduğunu hissettiren haberler tuz basıyor o acılara tuz. bizler ne zaman farklılılarımızla bir arada saygıyla ve güvenle yaşayabileceğiz. gerçi herhangi bir çözümün hayata kavuşması için uzun yıllar gerekli gibi görünüyor. çözümsüzlük ve kavga için ise anlar yeterli.

bayram trafiğinde 150 can kayıplara karışmış. ne denebilir ki buna. ne denebilir. tatilden dönüyoruz. afyon'a 60km kalmış. o 60km'yi iki saatte geçebildik. çünkü bir yerde yol çalışmasından tek şeride düşülmüş. oraya kadar da yol iki şerit. uzunca bir kuyruk uzunca bir süre böyle iki şerit gittik. derken arkamızdan güvenlik şeridinden gelerek yolu üç şerit yapmaya başladılar. daha sonra da arkadan ambulans geldi. tabi guvenlik şeridini uyanık düşüncesiz halkım doldurduğu için ambulans yavaş yavaş ilerliyordu. o uyanıklar bizleri enayi yerine koymakla kalmayıp, ambulansın geç gitmesinden dolayı belki de birinin ölümünden sorumlu oldular. nasıl bir kişilik ve karakter başkasının yüzüne baka baka hakkını gasp eder ve böyle düşüncesiz davranır? bu kişilik ülkemde nasıl olur da bu kadar yaygın olur?

belki alışmak lazım düşüncesizliğe, saygısızlığa, acılara, ölümlere, akan kana. gerçi nasıl alışabilirsin? bu acı öyle ya da böyle, gözlerimiz ve kulaklarımız herşeye kapalı olsa da bir şekilde hepimizi yakalayacak.

Hiç yorum yok: