10 Şubat 2009

benjamin button'ın tuhaf hikayesi

benjamin button'ın tuhaf hikayesi çok çok güzel bir film olmuş. sanki hayata dair ne varsa içine sığmış. 3 saate bunca şey nasıl sığmış. evet evet 3 saat. çok uzun gelebilir ama bu filmi izlerken kısacık geliyor. merakı yitirtmeden, farklı farklı duyguları yaşatarak geçirtiyor zamanı. nuri bilge ceylan'ın kareleri kadar muhteşem görüntüler de bonus olmuş. bu film bana soren kierkegaard'ın şu sözünü hatırlattı: "hayat sadece geçmişe bakarak anlaşılır, ancak geleceğe bakarak yaşanmalıdır."

benjamin yaşlı doğuyor, yaşadıkça gençleşiyor ve sonunda bebek olarak gözlerini yumuyor. yaşlı bir beden içindeki çocukluğu huzur evinde geçiyor. belki bu yüzden yani hayata ölümden başlayarak birçok şeyi erkenden öğreniyor. huzur evi ona neler öğretiyor? en başta hayatın geçici olduğunu öğreniyor. ölümü bekleyenlerden dinliyor gençken o kadar önemli buldukları hırslarının, kızgınlıklarının şimdi nasıl da önemini yitirdiğini. dinlemeyi öğrenerek büyüyor, çünkü çevredeki herkesin ona anlatacağı koca bir hayat hikayesi var. benjamin görüyor ki bu hikayeden başka da birşeyleri yok zaten. yeni beklenmedik hikayeler için tekliflere hep açık oldu benjamin. olmazsa olmazı yoktu, kırmızı çizgisi yoktu. tekliflere önce evet diye yaklaşıyordu. merakını da yitirmedi.

daisy ise enerjik, oyuncu, yetenekli ve güzel bir çocuk olarak başladı hayata. güzelliği, merakı, yeteneği ve hırsı onu sahnenin yıldızı yaptı. tabi benjamindeki olgunluk yoktu onda. çünkü o hepimiz gibi doğumdan başlamıştı hayata. büyük acılarla oldu olgunlaşması. hani sezen aksu'nun dediği gibi "acılardan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir". işte bu acılarla tam olmuştu daisy. çekici bir kadına olgunluğun nasıl da yakıştığını gösteriyordu.

benjaminin annesi quennie muhteşem bir karakter olmuş. oyunculuğu nefes kesiyor. tutkulu, dobra, doğal ve anaç bir kadın quennie. hayata, insana tutkuyla sarılmış. onu izlemek çok güzeldi. ve burada sayamadığım bir çok hayat vardı bu filmde. zaten hepimizin, sokakta karşılaştığımız herkesin farklı bir hikayesi yok mu?

yaşamak nasıl bir şeydir? bu soruya cevap olabilecek, hayata dair ne varsa içine alabilecek bir film çekilebileceğine inanmazdım. işte david fincher çekmiş böyle bir film.

bu filmi bu kadar çok beğenmeme şaşıran arkadaşlarım oldu. belki filmin yeni birşey söylediğini düşündüler. filmde yeni birşey söylenmiyor. yalnız hem birçok şey söylenmiş hem de bunlar bir felsefi bütün oluşturacak şekilde ve de keyifli bir biçimde sunulmuş.

1 yorum:

helianthus dedi ki...

cok guzel yazmıssın mustafa, ben de cok etkilendim filmden.. filmin konusunu sadece "yaslı dogup buyudukce genclesen bir adamın hikayesi" olarak soylemek haksızlık olur sanırım..hayata dair bir film olması yanısıra bircok yan oyku de barındırıyor film, bu da hareketlilik katmıs, duygusallıgı yanında mizahi yonler de var filmde ve teknik yonu de cok guclu filmin..ben yardımcı karakterleri başrol oyuncularından daha basarılı buldum, filmi kimse kacırmasın