3 Aralık 2007

bir virüs: cemaatleşme

en temelde "bizden mi, değil mi" sorusunu sormaktır cemaatçilik. cemaatçilikten kastımı örneklerle açıklayayım. mesela bir üniversitede bir bölümdeki hocalar oraya ülkücülerin girmesini sağlamaya çalışıyorlarsa cemaatçilik yapıyorlar. başka bir örnek yakın zamanda gündeme gelmişti: polis teşkilatındaki fettullahçı örgütlenme. bu tarz yaklaşımlar sadece ülkücü ve dincilerde değil, her kesimde var. mesela atatürkçülerde, solcularda ve alevilerde de var. hatta 28 şubat sivil darbesinden sonra üniversitelerde ve yargıda atatürkçü cemaatçilik yapılmaya çalışıldı diyebiliriz. 80 darbesinden sonra devlette ve üniversitelerde ülkücü ve dinci kadrolaşmalara izin verildiği için ve solcu olarak bilinenler görevlerinden uzaklaştırıldıkları için gündemi daha çok ülkücü ve dinci cemaatçilik meşgul ediyor. tabi son zamanlarda akp'nin aşırı kadrolaşması da aynı şekilde dinci cemaatçiliği gündeme getiriyor. arkadaşım cemaatçiliğe başka bir örnek verdi: amerika'daki bazı türk profların kendi labaratuarlarına sadece türkleri alması.

bu konuda bir çelişki cemaatleşmenin toplam faydaya zararlı olmasına rağmen virus gibi kendini çoğaltabilme yeteneği olması.

cemaatçilik toplam faydaya neden çok zararlı. herşeyden önce bir görevi, o görevi iyi yapabilen kişi değil de belli bir cemaate üye olan kişi alıyor. böylelikle gelsin tren kazaları, batsın eğitim sistemi falan filan. ikinci büyük zararı ise toplumda kutuplaşmaya yol açması. bu kutuplaşmalar yüzünden iyi bir eğitim sistemine, iyi bir hukuk sistemine, iyi bir polis teşkilatına sahip olmaya çalışmaktansa, bu teşkilatlarda kadrolaşmaya harcanıyor emek. fettullahçı olmadığı için hakkettiği bir göreve gelemeyen bir adamın dinci kadrolaşmaya nasıl diş bileyeceğini düşünün. benzer olarak eşinin başı kapalı diye yükselemeyen biri de dindar olmayanlara karşı aynı şekilde diş biler. ikinci elden tanık olduğum bir olay da kars'tan gelmiş gençlerin başarılı olmasına rağmen kürtler diye spor akademisine alınmasının engellenmeye çalışılmasıydı. bu durumda da o karslı gençlerin intikam duygularıyla kutuplaşması da beni şaşırtmaz. demek istediğim cemaatçilik çok güçlü bir toplumsal bölünme ve çatışma kaynağı olabilir. hatta gruplaşma kızışırsa "ya tarafsın, ya da bertaraf" sözü gereği herkes bir tarafı seçmek durumunda kalabilir.

bu kadar toplumsal zarara rağmen nasıl oluyor da cemaatçilik kendini çoğaltabiliyor? ben bunun cevabını cemaat içindeki kazan-kazan ilişkisine bağlıyorum. cemaatin, cemaat üyelerinin çıkarına olmasının nedeni şudur: "bugün ben cemaatten olan kişinin yükselmesini sağlıyorum, yarın cemaatten başka biri benim yükselmemi sağlıyor." bundan dolayı cemaat ne kadar yayılırsa, cemaat üyeleri o kadar karlı olur. burada çıkar ilişkisine bir örnek te belli bir cemaat üyelerinin sadece ülker'den alışveriş yapması. hatta unutmam ülker "bizim yağ" diye margarin çıkarmaya başladığında ortalıkta "sanada domuz yağı kullanılıyormuş" söylentisi hızla yayılmıştı. başka bir cemaatin üyeleri de ülkerden almamaya çalışıyor. işte bu çıkardan dolayı cemaatleşme kendi kendini çoğaltabiliyor. çıkarın yanında ikinci nokta ise, kişinin bir cemaate üye olarak büyük bir amacın ve ailenin parçası olduğunu hissetmesi. bu konuya kendine saygı kitabında yerli bir değinme olmuş. düşük kendine saygının kişide bir gruba körü körüne bağlanma isteğini arttırdığını açıklıyor. yani kişi kendine ne kadar az güvendikçe, kendini ne kadar az sevdikçe bir gruba ait olma ihtiyacı o kadar artıyor.

ikinci bir çelişki ise şudur: cemaatçilik karşıtı, herkese eşit davranmak isteyen, "bizden mi?" sorusunu sormayan bir insanın yargıda önemli bir görevde sorumlu olduğunu düşünelim. bu kişi iki kişiden birinin yükselmesini sağlayacaktır. bu kişilerden işini iyi yapan kişi belli bir cemaate üye olsun. tabi ki eşit davranıp cemaatçiyi yükseltecektir. bu cemaatçi eşit davranmayıp, kendi kararlarında hep "bizden mi" sorusunu sorarak davranırsa ne olacaktır? yani bir teşkilat hem herkese eşit olup hem de kendini cemaatleşmeye karşı nasıl koruyabilir? bu sorunun basit bir cevabı yok sanki.

cevabı zor başka bir durumda şu: mesela polis teşkilatının daha önceki cemaatçilik uygulamaları ile belli bir cemaatin adamlarıyla dolduğunu düşünelim. bu durumda herkese eşit davranan bir yöntemle ve haksızlık yapmadan o teşkilatı tekrardan nasıl cemaatçilikten kurtarabiliriz?

"bizden mi?" sorusunun sorulmadığı toplumsal ilişkiler diliyorum.

5 yorum:

Nart Bedin Atalay dedi ki...

Güzel bir analiz olmuş.
Bana Dennet"in Tehlikeli fikirler üzerine yatığı bir konuşmayı hatırlattı.

Ants, terrorism, and the awesome power of memes
http://www.ted.com/index.php/talks/view/id/116

MG dedi ki...

Mustafa,
Yazina katiliyorum, dilegini paylasiyorum ama tam da yazdigin nedenler yuzunden gercek olamayacagini dusunuyorum. Keske herkes once birey, sonra bir seyin parcasi olabilse.
Bu TED'deki konusma cok ilgimi cekti. Sanirim bu sitede epeyce zaman gecirecegim bundan sonra. Tesekkurler Bedin.

yavasyavas dedi ki...

nart şimdi anladım neden bu konuşmayla bu yazıyı bağladığını. mem denen kavrama daha yeni haşır neşir oluyorum. evet tam da benim burada yürüttüğüm mantık cemaatçiliği bir mem olarak görmüşüm. ayrıca topluma zararlı olmasına rağmen kendini çoğaltma yeteneği olduğunu vurgulamışım.

mem hakkatten heyecanlı bir konu.

turab dedi ki...

Yazı gayet güzel, tespitler tamamen yerinde. Sorunun temel kaynağını da özellikle zihinsel anlamda sorgulayıcılığı bırakıp düşünme tembelliğini kendine bi nevi ilke edinmiş insanlar olarak görüyorum. Çözüm arayışlarına ise facebook ta izlemiş olduğum hatta sanırım sen paylaşmıştın bir video vardı: Stay hungry, stay foolish... diyorum :) Demek istediğim, iyi olanın cemaatçi olması durumunda ki gibi olaylar çok karışıksa, yani ne yapsan çokda doğru olmuyor gibiyse, ilerisi için hesap kitap yapmayı bırakıp önündeki en basit problemi çözmeye odaklanmak daha iyidir.

yavasyavas dedi ki...

cemaatçiliğin toplumsal zararlarına rağmen kendini çoğaltabilmesinin önemli bir nedenini korku olarak görüyorum. bir grup cemaatçilik yapıp, birilerini dışlamaya, ötekileştirmeye başladı diyelim. bu durumda ötekileştirilenler içinde de cemaatçilik yani bizdencilik güçlü şekilde filizleniyor. ötekileştirme yok edilme korkusunu hissettirecek ağırlıkta ise işin bizdenciliğin ucu iyice kaçıyor. artık bizden olmayan herkes düşman safında gibi algılanıyor.