27 Şubat 2008

memleketin çivisi çıkmış

cumhurbaşkanı, üzerinde acayip bir toplumsal tartışma olan türban konusunu, küzey ırakta akan kanın altına gizleyerek onayladı. bu yöntemi ve tarzı gerçekten de içine sindiriyor mu bu millet?

yök başkanı hukuki değerlendirmeleri beklemeden "hadi oldu bitti bu iş" diyerek hem bilim adamı şüpheciliğine yakışmayan bir taraftarlık hem de böyle önemli bir görevde pek az rastlanacak bir yöneticilik beceriksizliğini sergiledi.

"türkiye 100, teröristler 10" şeklinde bir değerlendirme basket maçına ait değil. buradaki her bir puan bir can. bunu demek ise bölücülük.

"keşke kimse ölmeseydi." demek bölücülük. "kimsenin ölmeyeceği yollar var mı?" diye sormak toptan vatan hainliği.

"devletin silahlı örgütlerle savaşması en doğal hak" demek toptan savaş yanlılığı.

"kahrolsun cumhuriyet" diye bağırarak insanları diri diri yakan kalabalığa hiç müdahale etmeyen güvenlik, grev yapan işçilere müdahalede çekince görmüyor. demek grevdeki bir avuç işçi, insanları diri diri yakan yobaz kalabalıktan daha tehlikeliymiş.

hala yabancı sermayenin etkin olmasını vatanın satılması olarak görenler var. mesele sermayenin yabancı ya da yerli olmasında değil de yerli olarak neler yaptığında değil mi? yani yerli sermaye ile yerli üretimin aynı şey olmadığını anlayamadılar gitti.

bütün türkiye kamuoyu, sırbistanın bölünmesinde en büyük sorumluluğun sırp milliyetçilerinde olduğunu düşünüyor. eee peki yerli milliyetçilere benzer yorumlar niye yapmıyorlar. tarhan erdem dışarda başka içerde başka konuşmak üzerine güzel bir yazı yazmış.

laik modern kesim hala bu milletin oyunu korkular üzerinden alacağını düşünüyor. yok bölünme korkusu, yok vatan satıldı korkusu, yok şeriat korkusu. hala milletin kavga değil huzur, korku değil umut, ideoloji değil ekmek istediğini anlayamadılar.

Hiç yorum yok: