8 Mart 2008

grbavica

bu filmden çok etkilendim. saraybosna'da savaş sonrası travmayı işliyor. bir konu bu kadar mı güzel işlenir. bir bölgenin bütün renkleriyle yaşamı böyle mi güzel aktarılır. ideallerden uzak sahici yaşam böyle mi konuk olur gözlerimizin önüne. oyuncular ise zaten sanki filmde değiller, o anı yaşıyorlar. bu filmi izlerken hayata dair bakışın etkileniyor. birazdan sayacağım onca olayın içinde yine de hayata sevgiyle tutunabilen bir film. neler mi sayacaklarım? savaş sonrası travma ve yozlaşma, mahvolmuş hayatlar, tecavüze uğramış kadınlar, tecavüz sonucu dünyaya gelen çocuklar, işsizlik, parasızlık, açlık, bunun yanında fırsatçı zenginler... acı dolu türküler eşliğinde anlatılıyor bunlar. işte bunlara rağmen hayat devam ediyor. ilahilerle terapi oluyor kadınlar. herbiri ne kadar hırt olursa olsun, dostlar birbirine sıkıca sarılıyor. genç bir kız bu ortamda giriyor ergenlik dönemine. evet evet öyle bir ortam ki herkes deli, herkes abuk subuk, herkes travmanın içinde ama yine de severek, paylaşarak ve sarılarak yaşayabiliyorlar. filmde çok beğendiğim önemli bir ince nokta var: bu vahşeti uygulayan sırplardan sırp diye bahsetmiyorlar. vahşetin sorumlusu sırplara ayrı bir kelimeyle hitap ediyorlar. yönetmenin deyimiyle "böylelikle bütün bir etnik grubu bu vahşetle suçlamamış oluyoruz".

bu filmi izlerken düşünmemek elde değil. tam şu anda dünyada milyonlarca insan çok büyük acı çekiyordur, çok büyük felaketler yaşıyordur. bizler ise kendimize neleri dert ediniyoruz. neler için birbirimizi ve kendimizi kırıyoruz. tamam biliyorum tabi ki herkesin derdi kendine büyük. herkes kendi dertlerini çözerken motive oluyor ve yaşadığını hissediyor. olsun ben bu küçük sorunların çözümüyle geçen bir hayat istemiyorum. illa da çözeceksek bir problem, büyüğünden olsun. çözüm yolunda yeni anlamlar doğursun.

duygularımızın sonuna kadar vücuda yayıldığı ya da dudaklarımızın güldüğü ortamlar mekanımız olsun.

Hiç yorum yok: