22 Nisan 2008

öfkene kulak ver ama kölesi olma (duygusal akıl - 3)

duygusal aklın ikinci maddesi duygularımızı yönetebilmek. başka bir deyişle tutkularımızın kölesi olmamak. belki de yönetilmesi en zor duygu öfkedir. zen rahibinin cehennem nedir sorusuna verdiği cevap öfkeydi. gerçekten de öfkenin boyunduruğunda iken mutluluk en uzak duygudur. içimizi cehennem ateşi yakar. kendimizi ve çevremizi yakıp yok edecek enerji kalbi ve kasları zorlar. öfkenin kontrol edilememesi hem kendimize hem de çevremizdekilerle ilişkimize fena zarar verir. bu cehennem nereden çıkmış, ne işimize yarar, nasıl oluşur, bize neler yaptırır, nasıl kotrol edilebilir...?

uydurma bir iki küçük öfke diyaloğu yazayım. konular tam "incir çekirdiğini doldurmaz" nitelikte. tam tersi bir etki ile bu tartışmaların sonunda ise ilişkilere kalıcı zararlar gelebiliyor. hatta kızıp, kavga edip bütün ilişkisini bitirenler bile var. nasıl oluyor da insan bu kadar aptallaşıyor?

- hey be canım körmüsün gözünün önünde
- ne biçim konuşuyorsun, körsem körüm sanane
- tamam be sen ne biçim konuşuyorsun yardım edelim dedik
- siktir git başımdan istediğim gibi konuşurum


başka bir örnek:

- bence hakan şükür kesin kadroda yer almalıdır
- hadi ordan, adam hiç bir işe yaramıyor
- çok işe yarıyor, çok iyi futbolcu
- olur mu son maçlarda şunlar oldu
- sen ne anlarsın futboldan
- senden daha çok anlarım


öfkelenince ne olur?
kalp hastası oluruz, tansıyon hastası oluruz. çevremizdekileri kırarız. kendimizi kırarız. öfkeyi arttırıcı düşünce silsilesi başlar. "hep böyle yapıyor", "haddini bildirmezsem tekrar yapacak", "bunu bana nasıl yapar", "kendini ne zannediyor", "bunu onun yanına kar bırakmayacağım". vücut savaşa hazırlanır. kaslar kasılır. yüz korkutucu ifade alır. titremeye başlarız. hemen aşırı tepki verecek şekilde uyarılmış halde bekleriz. mantık kaybolur ve gözümüz kararır. karşımızdakini öldürebilecek kadar aptallaşırız hem de? trafikte silah çekip öldürme buna örnek.

öfkeli bir insanla nasıl yaşanır?
konuşurken karşımızdaki kişi öfkelendiyse ne yapmalıyız? öfkeli kişi mantıklı düşünemeyeceği için öfkenin yatışmasını bekleyebiliriz. öfke ortadan kalktığında şikayetlerimizi suçlamadan aktarırız. öfkeliyken söylenen sözlerin mantık dışı olduğunu kabul ederiz. yalnız öfkeli kişinin o sözleri söylemesinin sorumluluğunu taşıması gerekiyor. yani özür dilemeden öfkeliydim doğal karşıla demek bana mantıklı gelmiyor. peki iki kişi birden öfkeli bir mizaca sahipse ne olur? iki kişi arasında bir öfke döngüsü oluyor. ahmet öfkeleniyor. mehmet ahmet'in öfkesini tehdit algılıyor ve öfkeleniyor. ahmet bu durumda daha çok öfkeleniyor. tabi mehmet de. bunun sonu kötü. iki öfkeli insan aynı gemide taşınmıyor. peki nasıl iki öfkeli insan bir arada yaşayabilir. ikisi de öfkeli olduğunu ve öfkenin her koşulda birbirine zarar verdiğini kabul edecek. ikisi de kendi öfkesini kontrol etmeyi öğrenirken karşıdakinin öfkesine özen gösterecek. biri öfkelendiğinde diğeri döngüye girmemeye özen gösterecek. karşıdakinin düşüncelerine karşı çıkarken özenle konuşacak. eleştirirken suçlamamaya dikkat edecek. sadece birinin öfkeyi kontrol etmesi ve karşıdakini yatıştırması yetmez. çünkü öfkeli bir insan tamamen bu özelliğinden kurtulamaz. patlama eşiğini yükseltebilir ve yatıştırma tekniklerini öğrenebilir. öfkenin sonraki düşüncelerini etkilememesini başarabilir. ne yazık ki tamamen mülayim bir adam haline gelemez. bu durumda iki kişi birden öfkeli ise birbirlerinin bu özelliğine dikkat edecekler. o anlarda bir döngüye girmemeye özen gösterecekler.

niye öfkeleniriz?
arabayla giderken birinin önümüze kırması, haksızlığa uğramamız, bize saldırılması, eleştirilmemiz öfkemizi uyandırır. bu tür durumlarda öfke kendimizi korumak için açığa çıkıyor. bir de istediğimiz birşeyi alamadığımızda öfkeleniyoruz. bu türe örnek çocuklar dersi anlamadığında sinirlenen öğretmen, su getirmemizi istediğimizde getirmeyen sevgiliye karşı öfkeyle elindekini fırlatan sevgili, bir fikir ayrılığında karşı tarafı ikna edemediğinde öfkelenen kişi bu tarz öfkeye örnektir. bu tür öfke kendimizi korumaktan daha çok çevremizi kotrol etmek için çıkıyor. belki çevremizi kontrol etme çabamızın kökeni de kendimizi korumaktır. daha önceden öfkelenmiş ya da yorulmuş kişinin tahammülü azalır ve daha çabuk öfkelenir.

öfke sonradan mı öğrenilir?
öfke duygusu insanın en temel duygularından. bir bebek aç kaldığında, kendini güvende hissetmediğinde, uykusuz olduğunda, canı yandığında... öfkeyle ağlar. bizler gerek yanlızlığını sarılarak, gerek açlığını doyurarak, gerekse acısını gidererek yatıştırırız onu. acısını geçiremiyorsak dikkatini başka şeye yöneltmeye çalışırız. istediği şey verilmeyen çocuklar da (çocukça bencilliği şiddetle bastırılmamışsa) öfkelenir. öfkeyle yanındaki kişiye zarar vermeye çalışır. zaten annesine ve babasına zarar verecek (yani onları öfkelendirecek) hamleleri iyi bilir ve bunları uygular. yani öfke hep vardır. önemli olan onu yönetebilmek.

öfkeyi içe mi atalım yoksa patlayalım mı?
öfkeye karşı üç ana yöntem vardır. biri öfkeyi içimize atmak. diğeri öfkeyi dışa vurmak yani patlamak. sonuncusu ise onu kontrol etmek. öfkeyi içimize attığımız zaman kendi kendimizi yeriz. vücudumuzda hastalıklar olur. psikolojik sağlığımız zarar görür. karşı tarafa patlamayan bütün zarar verme enerjisi bize patlar. genel kanı öfkeyi dışa vurmanın kişiyi yatıştırdığıdır. araştırmalar öfkeyi dışa vurmanın kişiyi yatıştırdığı hissi verse de öfkeyi geçirmediğini gösteriyor. hatta öfkeyi dışa vurdukça daha öfkeli bir yapıya geçiyoruz. yani cehennemin bizi ele geçirmesine ne kadar izin verirsek, bir dahaki sefer o kadar kolay bizi ele geçiriyor. bir de öfkeyle patlamanın karşı tarafa zarar vermekten başka bir faydası yok. hele sevdiklerimize patladıysak sonra da bir de zarar verdiğimiz için suçluluk hissediyoruz. bir de öfkeyi kusmak sağlığımızın olumsuz etkilenmesini engellemiyor tam tersine kalp ve tansiyon hastalıklarını azdırıyor. diyeceğim ne içimize atalım ne de patlayalım.

öfke nasıl kontrol altına alınır?
ilk yapılacak iş yangına körükle gitmemek. öncelikle ateşi alevlendiren düşüncelerimizden kurtulmak gerekiyor. bu düşüncelerin genel geçer olmadığına, doğru olmadığına, öfkeyle çarpıtılmış düşünceler olduğuna kendimizi inandırmak gerekiyor. bunun için cesaretle kendi düşüncelerimizin üzerine gitmek gerekiyor. o düşünceleri yazıp sonra da çürütmeye çalışabiliriz. kullanılabilecek birkaç düşünce kalıbı şunlar olabilir: hep ve asla geçen cümleler yanlıştır. çevremizdeki olayları kontrol edemeyiz. olan olmuştur, geçmişi değiştiremeyiz. asıl amacım ne? hareketlerim mutluluğuma katkı sağlıyor mu? eğer bunu yapamıyorsak en azından başka bir konuya odaklanarak bizi kızdıran düşünce döngüsünü kırabiliriz. öfkenin vücudumuzda oluşturduğu enerjiyi egzersizle boşaltarak da rahatlayabiliriz. yalnız bu egzersizler sırasında da düşüncelerimizi kötü döngüden kurtarmamız gerekiyor. yalnız öfke geçtikten sonra yaşananları unutmamalıyız. yoksa tekrar yaşanacaktır bunlar. olayı inceleyip, bizi neyin sinirlendirdiğini bulmamız gerekiyor. bu sinirlendiğimiz şeyde gerçeklik payı varsa bu problemi çözmeliyiz. eğer gerçek dışı alınganlıklarsa bu alınganlıklardan kendimizi kurtarmaya çalışmalıyız.

öfkeyle yapılan konuşmalar ve davranışlar aptalcadır. öfkeli bütün sözlerim için yürekten bir pişmanlıkla özür diliyorum. öbür yandan öfkenin ne söylediğini gerçekten anlamak sahici bir yaşama ve ilişkiye enerji katacaktır. öfkelendiysek birşeyden dolayı kendimizi korumaya çalışıyoruzdur. neden korunma ihtiyacı hissettik? öfkene kulak ver ama kölesi olma.

bu yazıyı yazarken aşağıdaki kaynaklardan faydalandım. eğer ikna olamadıysanız ya da daha ayrıntılı bilgi istiyorsanız kanyaklara bakmanızı tavsiye ederim.
duygusal zeka
öfke
öfkenin anatomisi
öfkeyi yenmek

8 yorum:

oyluuu dedi ki...

butun bu dediklerini yapabilen biri var mi acaba? ben hic tanimadim da boyle birini, ideal insan tanimlamak gibi birsey ofke kontrolu, bence bu dediklerin ya da okuduklarinin uygulanmasi mumkun degil, kimse uygulayamaz, tabi birtakim egzersizleri alip belli bir sinirda ofkeyi tutmayi basarabilir ama bu kadar. ofkeyi kontrol altina almak cok zor, karsindakine zarar vermezsin ve kendi kendini yersin. ornegin trafikte ben inip biriyle kabga etmem, adam dovmem ama kendi kendime sinirlenirim bu da cok dogal bence, baska turlu sinirlenmedigim bir halini dusunemiyorum ayrica bu sinirlenme durumu da cok fazla degil o nedenle bunun bana zarar verdigini de dusunmuyorum.
neyse, bence belli duzeyde sinir, ofke yasadigini gosterir, engellenemez ve olmalidir, yoksa benim duygusal aklim zayif mi?

yavasyavas dedi ki...

bence de öfke'nin yaşamakla direk ilgisi var. sonuçta öfkelenmiş olmak kendimizi koruma ihtiyacı hissettik demek. bu durumda öfkenin kölesi olmadan niye koruma ihtiyacı hissettim diye sorgulamak da bir yöntem. karşı tarafa zarar vermeyeyim diye öfkeyi içimize atmak bence de kendimizi yemek olur. bunun yanında içimde kalmasın diye çevremizdekilere öfkeli tepkiler vermek de çevremizi yemek olur. öfkenin kontrolünden kurtulup sonra olayı tekrar değerlendirmek gerçekten ulaşılması zor ideal bir durum mu? umarım değildir.

yalın dedi ki...

Ben 'ofke engellenemez ve olmalidir'a katilmiyorum. Evet yasadigimizi gosterir ama zaten gosteriyor, cunku biz ne kadar engel olmaya calissak da bir miktar olacak. Elden geldigi kadar kontrol altinda tutmaya calismakta fayda var. Tabi kimseye kotu bisey soylemeyelim icimize atalim gibi bir dusunceyi savunuyor degilim ama isin icine akli sokup tepkiyi vermeden once bir yarar/zarar analizi yapmak iyi olur. Bunun sonucunda o davranislarin bizi neye surukleyecegini tahmin etme firsatimiz olur. Eger tepkimiz sonucu hem baskalari hem biz uzulecek isek belki bir alternatif bulma sansimiz olur. En azindan sonradan pisman olacagimizi tahmin ettigimiz davranislari yapmaktan kacinabiliriz. Esasen bi saniye bunu dusunmek bile onemli bir farklilik getirir kanisindayim ama gel gor ki bunu yapabilmek icin gercekten vucuda laf gecirmek gerekir, cunku ofkeliyken vucut, beyin kafasina gore takiliyor.

taleta dedi ki...

"Ofkelenmek yasadigimizi gosterir" ifadesi ne kadar dogruyu yansitiyorsa ayni derecede yanlisi da yansitir bence. Zira ofkelenmek, insanin mantigini "renk koru" yapar. Bakarsin ve her rengi gordugunu sanarsin ve maalesef ofke durumunda renk detaylarini kacirir ve ara renkleri goremez hale gelirsin. Ve renk korleri(mantik korleri)kalabalik dogrularla tedavi edilebilir ancak...
Ofkelenmek ile bir soz var aklimda "ofkeliyken gulumsemek, tam kaza yapacakken frene basmak gibidir" bence gulmek cehennem atesini sondurmede cok cok cok etkilidir. Ondandir ki ben ofkeli oldugum zamanlarda beraberce cok eglendigim dost ve dostlarimla sorunumu paylasmayi denerim. Ve muhabbettimizin bir yerinde muhakkak durumumun icinde mizahi bulur ve onunla birlikte ayrilirim.
Ofke hali her insani bir sekilde her ortamda yakaliyabilir. Kacariz ve mutlaka bir yerde de yakalaniriz ona. Onu icimizden cikarmakta isteriz. İste en onemli safhasi burda basliyor. Ofkeyi yasamak ama nasil yasamak!! İste o yasama seklimizin sorumlulugunu tam olarak uzerimize almaliyiz.Cunku, onu yasama sekli bizim secimimizdir..

taleta dedi ki...

Yazimi gonderdikten sonra farkli bir tarafi takili kaldi ofkenin. Zaman donuklugunu da yasatiyor bence kullanicisina . O anin uzerine ne zaman baska bir an eklemeye baslariz iste o zaman kopan film tekrar donmeye basliyor

yavasyavas dedi ki...

ulaşçım "Zaman donukluguna" iyi ki değinmişsin. öfke durumunda adrenalin seviyemiz yüksek olduğu için o anki duygu ve düşünceleri beyin unutulmamasına kayıt ediyor. yani tekrar tekrar onları hatırlıyoruz. hele öfkelendiğimizde tekrar bir önceki anıları hatırlıyoruz. aslında o anlara hapis oluyoruz.

leVent dedi ki...

Bu konuda bazı tespitlerimi paylaşmak isterim.

Öfke hoşnutsuzluğun, yanlışın, zararın en hızlı gösterilme şekli. Bu açıdan bu duygu belki de insanlığın çevrelerindeki zararlı durumları, yanlışları birbirleriyle paylaşmalarının, onları engellemelerinin en etkili yolu olmuş, insanı bugünlere taşımış. Tabiki bilimsel olarak hiçbir dayanağım yok.

Artık insanlar iletişim kurabiliyorlar. Duygularını tanıplayıp nedenlerini çevreleri ile paylaşabiliyorlar. Öfke diye birşey var diyebiliyorlar.

Ben öfkemin dediklerini çok yaptım. Kalp kırdım, saçmaladım, zarar verdim. Çevremden de destek gördüm. Hiç de kendimi sorgulama gereği duymadım. Benim bir parçamdı. Ama sonra bana öfkelenen, öfkesi karşısında aciz kalıp da dediklerini yapmak zorunda kaldığım insanları sorguladım. Farkettim ki öfke çok şey anlatıyor. Artık öfkelendiğim zaman soruyorum: karşımdaki insan beni öfkelendirmek için mi yapıyor o haraketi? Bana zarar verme niyetinde mi? Yoksa yaptığı bir hata bana zarar mı verdi? Çıkarlarımız mı çatıştı? Kişiliği mi beni öfkelendirdi? Her öfkemi de tanımlayabilmiş değilim.

Gördüğüm bir nokta da, bizim buralarda haklıysan eğer öfkelenebilirsin, öfkelenirsen de haklısın gibi bir hava var. Sadece haklı olmak, saygı görmek, sözünün dinlenmesini isteyen insanlar var ve öfkeleniyorlar. Eh bi de güçleri varsa (kaba kuvvet, para, bilgi, karizma, zeka) öfke ile bu istediklerine ulaşabiliyorlar. Ulaştıkları anda öfke sorgulanacak değil de takip edilecek birşey oluyor. Öfkelenmek için sebep arayanlar var.

Diğer bir nokta; bizde öfkelenip bağırmak çok kolay. Yanlış yapıldığında da bağırılıyor, kötü niyetli olunduğunda da. En azından bu düzeltilmeli. İşin içindeki niyet bilinmeli. Biri sana kötü niyetle de zarar verebilir, hata yaparak da zarar verebilir. İkisine farklı tepki verilmeli. Öfke tepkiyi ayarlamayı engelliyor. Öfkeliyken verilen tepkiler standard.

yavasyavas dedi ki...

içten ve açık paylaşımın için sağol levent. daha önce muhabbetlerde de soylerdin "her hata yapana sanki kötü niyetliymiş gibi saldırıyoruz". galiba öfke duygusu düşman yanılsaması yaratıyor.

doğru ya haklı olduğunu göstermek için bağırman gerekir. ben de öyle büyüdüm. sonra sonra yontul dur.

uygarlaşmak dediğimiz bir yönüyle öfke duygusunu çözerken kullandığımız yöntemlerin değişmesi.